Derleme

Çocuk Yaş Grubunda Obstrüktif Uyku Apne Sendromu

10.4274/jtsm.08

  • Gülçin Benbir
  • Derya Karadeniz

Gönderim Tarihi: 23.06.2014 Kabul Tarihi: 17.07.2014 J Turk Sleep Med 2014;1(2):38-42

Obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS), çocukluk ve erişkin olmak üzere iki gruptan oluşmaktadır. Çocuklarda tam oranı bilinmemektedir; erkek çocuklarda daha sık olmak üzere genel görülme sıklığı yaklaşık %1 olarak tahmin edilmektedir. Predispozan faktörler arasında, ileri yaş önemli bir risk faktörü olmakla birlikte, pediyatrik yaş grubunda erkek cinsiyet, obezite (85. yüzdelik dilim üstü; vücut kütle indeksi (VKİ) >25 kg/m2), hipotiroidi ya da diğer endokrin bozukluklar, kraniyo-fasiyal anatomik bozukluk ve birinci derecede akrabalarda OUAS öyküsü (2-8 kat) olması yer almaktadır. Huzursuz uyku, uykuda çok sık hareket etme ve özellikle boyun ve göğüs bölgesinde olmak üzere terleme hastalarının yaklaşık yarısında mevcuttur. Noktüri pediyatrik yaş grubunda enürezis noktürna şeklinde kendini gösterebilir. Gastro-özefajeal reflü, gece ağız açıklığı ve ağız suyun akması da çocuk yaş grubu OUAS hastalarında sık karşılaşılan şikayetlerdir. OUAS çocuk yaş grubunda da kardiyovasküler hastalıklar için risk oluşturmaktadır. OUAS’lı çocuklarda kan basıncı, sempatik sinir sistem aktivitesi/parasempatik sinir sistem aktivitesi oranı ve noradrenalin düzeyleri anlamlı olarak yüksek saptanmıştır. Uyku apnesinin küçük yaşlarda dahi noktürnal sempatik aktivasyon ile seyrettiği ve buna bağlı olarak ikincil kardiyovasküler komplikasyonlara yol açabileceği bilinmelidir. Cerrahi tedavi erişkinlere kıyasla çocuklarda çok daha ön planda düşünülmekte ve pozitif havayolu basıncı tedavisi ile birlikte birincil tedavi basamağını oluşturmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Obstrüktif uyku apne sendromu, çocuk yas grubu, kardiyovasküler komplikasyonlar, cerrahi tedavi, pozitif havayolu basinci tedavisi

Giriş

Uyku ile ilişkili solunum bozuklukları sınıflaması içinde 3 ana grup; (i) santral uyku apne sendromları, (ii) obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) ve (iii) uykuda hipoventilasyon-hipoksemik sendromları yer alır. Obstrüktif uyku apne sendromu, çocukluk ve erişkin olmak üzere iki gruptan oluşmaktadır. Bu yazıda, günümüzde henüz yeterince farkındalık oluşturmayan ancak çocukluk çağında da görülebilen önemli bir uyku bozukluğu olan obstrüktif uyku apne sendromu ele alınmaktadır.


Tarihçe

Obstrüktif uyku apne sendromunun ilk tanımı, 19. yy da obezite ve aşırı gündüz uykululuk ile şekillenen klinik vaka bildirilerine kadar uzanmaktadır (1). İlk fizyolojik kayıt 1960’larda Gerardy ve ark. tarafından yapılmış, ancak solunum durmasının nedenine yönelik bilgi aktarılmamıştır (2). Bu durum, daha sonra Gastaut ve ark. tarafından ‘üst havayolunun tıkanması’ olarak açıklanmış ve böylece ‘obstrüktif apne’ ilk kez tanınmıştır (3). Obstrüktif uyku apne sendromu, klinik bulguları ilk kez 1956 yılında ortaya konulmuş nispeten yeni tanınan bir hastalıktır.


Tanı

Obstrüktif uyku apne sendromunun tanısı Uluslararası Uyku Bozuklukları Sınıflaması (International Classification of Sleep Disorders, 2005) tanı kriterlerine göre konulmaktadır (4). Erişkinlerde, uykuya dair en az bir semptom (gündüz aşırı uykululuk, dinlendirici olmayan uyku, uykusuzluk, nefes tıkanıklığı ile uyanma veya yakınları tarafından belirtilen şiddetli horlama/nefes durması gibi) ile birlikte polisomnografi (PSG) tetkikinde saatte 5 veya daha fazla obstrüktif tipte apne hipopne indeksi olmalıdır. Hastalık bulguları diğer nedenlerle daha iyi açıklanabilir olmamalıdır. Uykuya dair semptomu olmayan ya da belirtemeyen hastalarda ise PSG’de saatte 15 veya daha fazla obstrüktif tipte apne hipopne indeksi olmalıdır. Buna karşın pediyatrik yaş grubundaki OUAS kriterleri büyük farklılıklar gösterir. ICSD kılavuzuna göre belirlenen tanı kriterleri Tablo 1’de verilmiştir.

Obstrüktif uyku apne sendromunun kesin tanısı için tüm gece PSG tetkiki yapılmalıdır. ‘Amerika Uyku Tıbbı Akademisi’nin 2007 yılında yayınladığı “Uyku ve Uyku ile İlişkili Olayların Sınıflandırılmasında El Kılavuzu” (The AASM Manual for the Scoring of Sleep and Associated Events – Rules, Terminology and Technical Specifications) kriterlerine göre (5) skorlama yapılmaktadır. Obstrüktif tipteki apneler, hipopneler ve solunum eforunda artış şeklindeki anormal solunum olayları skorlanır ve toplam uyku süresine bölünerek anormal solunum olayı indeksi hesaplanır.

PSG kayıtları, 10-20 sistemine göre yerleştirilen frontal, santral ve oksipital elektroensefalografi (EEG), sağ ve sol elektrookülogram (EOG), yüzeyel çene ve bilateral bacak elektromiyografisi (EMG), elektrokardiyografi (EKG), oronazal termal sensör, nazal basınç sensörü, torakal ve abdominal hareket sensörü, oksijen satürasyonu, vücut pozisyonu ve senkron video kaydını içerir. Obstrüktif tipte anormal solunum olaylarında, termal sensör veya nazal basınç sinyal değişikliklerine eşlik eden solunum eforu şartı aranır. Obstrüktif apnede termal sensörde en az 10 saniye süren %90 ve üzerindeki amplitüd düşüklüğü, obstrüktif hipopnede nazal basınç sinyalinde 10 saniyeden uzun süren, %30’dan fazla bir düşme ve beraberinde en az %3’lük desatürasyon olması ya da uyanıklık reaksiyonunun olması, solunum eforunda artışta ise apne ve hipopne kriterlerini karşılamayan ancak uyanıklık reaksiyonlarının eşlik ettiği en az 10 saniye süreli nazal basınç sensöründeki düzleşme esas alınır.


Epidemiyoloji

Obstrüktif uyku apne sendromu tüm popülasyonda kadınlarda %2-%9, erkeklerde ise %4-%24 oranında bildirilmektedir. Çocuklarda da oranı bilinmemekle birlikte yine erkek çocuklarda daha sık olmak üzere genel görülme sıklığı yaklaşık %1 olarak tahmin edilmektedir (6,7). Genel görülme sıklığı yüksek olmamakla birlikte, eşlik eden diğer bazı hastalıklardan, örneğin genetik bozukluklar, reflü, laringomalazi ve kraniyofasiyal anomali varlığında görülme sıklığı %35 gibi oldukça yüksek olabilmektedir (8).


Patofizyoloji

Obstrüktif uyku apne sendromunun patofizyolojisi oldukça komplekstir ve halen tam olarak aydınlatılamamıştır. Uyku esnasında fizyolojik olarak her bireyde dakika solunum sayısı ve tidal hacimde azalır, arteriyal CO2 basıncı artar, genioglossus ve tensor palatini kaslarında tonus azalması meydana gelir (9). Uyku apne sendromunda ise, muhtemelen altta yatan genetik yatkınlığa ek olarak, solunumu uyaran mekanizmalardan kimyasal reaktivitenin bozuk olması, inspiratuar uyaranların ve üst solunum yolundaki koruyucu reflekslerin yetersizliği söz konusudur (10). Son yıllarda yapılan genetik çalışmalarda, özellikle genç hastalarda, OUAS ile APOε4 veya HCRT gen mutasyonları ya da serotoninerjik sistemdeki polimorfizmlere bağlı olarak beyinsapı-rafe çekirdeği disfonksiyonu arasında bir ilişki olduğu öne sürülmektedir (11,12).

Predispozan faktörler arasında, ileri yaş önemli bir risk faktörü olmakla birlikte, pediyatrik yaş grubunda erkek cinsiyet, obezite (85. yüzdelik dilim üstü; vücut kütle indeksi (VKİ) >25 kg/m2), hipotiroidi ya da diğer endokrin bozukluklar, kraniyo-fasiyal anatomik bozukluk ve birinci derecede akrabalarda OUAS öyküsü (2-8 kat) olması yer almaktadrı (13). Kraniyofasiyal anatomik bozukluklar arasında kısa ve kalın boyun, hiyoid kemiğin aşağı yerleşimli olması, retro-mikrognati, makroglossi, hipertrofik tonsil ve adenoidler, yüksek arklı sert damak ve büyük, uzun yumuşak damak sayılabilir.

Obezite ile uyku apnesi arasında iki yönlü bir ilişki bulunmaktadır, obez çocuklarda uyku apne oranı %15 düzeylerine ulaşabilmektedir; %10 kilo artışı ile apne-hipopne indeksinin (AHİ) %32 oranında arttığı, VKİ değerlerinde 1 kg/m2 artış ile uyku apnesinde %12 risk artışı olduğu ve orta-şiddetli uyku apnesi gelişme riskinin 6 kat arttığı bildirilmiştir. VKİ değerleri 85. ve 90. yüzdelik dilim üzerinde (kilolu ve obez) yer alan çocukların %60’ında uyku apnesi olduğu gösterilmiştir. İki ile sekiz yaş arasında 400 obez çocukta yapılan bir çalışmada uyku apnesi riski 4,69 (%95 CI 1,58-13,33) olarak bulunmuştur (14,15). Kilo kaybının uyku apnesine etkisi olduğu açıktır, %15-%20 düzeyinde kilo kaybı sonucu AHİ oranlarında %50’ye varan azalma görülebilir, ancak OUAS’ın anabolik-metabolik etkileri nedeniyle, başka bir yöntem ile etkin tedavisi yapılmaksızın, etkin kilo verilmesi ya da verilen kilonun korunması oldukça zor mümkün olabilmektedir.


Klinik Bulgular

Obstrüktif uyku apne sendromuna bağlı bulgular gece ve gündüz şikayetleri şeklinde iki gruba ayrılırlar. Gece şikayetleri arasında horlama, OUAS’ın ana bulgusudur. Tanıklı apne anamnez ile çocuğun anne ve babası sorgulanarak öğrenilebilir; boğulma ya da nefes alamama hissi ise çocuklar tarafından çok nadir olarak bildirilir. Huzursuz uyku, uykuda çok sık hareket etme ve özellikle boyun ve göğüs bölgesinde olmak üzere terleme hastalarının yaklaşık yarısında mevcuttur (9,12,16,17). Noktüri pediyatrik yaş grubundaki OUAS hastalarında da erişkinlerde olduğu gibi oldukça sıktır, hatta enürezis noktürna şeklinde kendini gösterebilir. Artan intratoraksik basınç, sık uyanıklıklar ve artmış atrial natriüretik peptit salınımı ile noktüriye neden olur (18). Gastro-özefajeal reflü, gece ağız açıklığı ve ağız suyun akması da çocuk yaş grubu OUAS hastalarında sık karşılaşılan şikayetlerdir. Artmış solunum eforu ile karın içi basıncı artar, gastro-özefajeal sfinkter gevşer ve mide içeriğinin özofagusa kaçmasına neden olur. Erişkinlere oranla daha sık oranda bruksizm OUAS’a eşlik edebilir.

Gündüz şikayetleri arasında OUAS’ın en önde gelen bulgusu gündüz aşırı uykululuk halidir. Gece içinde tekrarlayan solunum problemlerine bağlı olarak, hastaların farkında oldukları ya da olmadıkları gece içi sık uyanmalar nedeniyle uyku kalitesi bozulmuştur. Diğer gündüz şikayetleri arasında, sabah baş ağrısı, ağız kuruluğu, kas ağrıları, yorgunluk, dikkat eksikliği ve okul performansında bozulma yer alır.


Komplikasyonlar

Obstrüktif uyku apne sendromu, erişkinlerde, hipertansiyon, iskemik kalp hastalığı, şeker hastalığı, obezite ve serebrovasküler hastalıklar için diğer bilinen risk faktörlerinden bağımsız bir risk faktörü olarak tanımlanmıştır (19,20). Benzer şekilde, OUAS çocuk yaş grubunda da kardiyovasküler hastalıklar için risk oluşturmaktadır. Yakın bir zamanda 11-16 yaş arasındaki çocuklardan oluşan bir çalışmada (21), AHİ <1/saat olan 20 çocuk ve AHİ >1/saat olan 40 çocuk değerlendirilmiş; bu 40 çocuktan 20’si tedavisiz takip edilirken 20’sinde tedavi ile AHİ <1/saat olarak düzenlenmiştir. Sonuçta, AHİ > 1/saat olan çocuklarda kan basıncı anlamlı olarak daha yüksek saptanmış, tedavi edilen grupta ise kan basıncı değerleri sağlıklı çocuklara benzer düzeylere gerilemiştir. Bir başka çalışmada (22), 3-5 yaş arasındaki 142 horlayan çocuk incelenmiş, %52,1’inde primer horlama, %27,5’inde hafif OUAS ve %20,4’ünde orta OUAS tanısı konulmuş, çalışmaya 38 sağlıklı kontrol dahil edilmiştir. Çocuk yaş grubunda dahi, eğer OUAS tanısı varsa, sempatik sinir sistem aktivitesi/parasempatik sinir sistem aktivitesi oranı ve noradrenalin düzeyleri anlamlı olarak yüksek saptanmış, uyku apnesinin küçük yaşlarda dahi noktürnal sempatik aktivasyon ile seyrettiği, ve buna bağlı olarak ikincil kardiyovasküler komplikasyonlara yol açabileceği öne sürülmüştür. Obstrüktif uyku apne sendromunun kardiyovasküler ve nöropsikiyatrik komplikasyonlarını açıklamaya yönelik mekanizmalar Şekil 1’de gösterilmiştir.

Çocuk yaş grubunda uyku apnesi ayrıca epilepsiler için önemli bir risk oluşturmaktadır, nitekim uyku ile tetiklenen ve bu yaş grubunda sık görülen epilepsi nöbetleri, apnelere sekonder olarak ortaya çıkan uyanma reaksiyonları ile tetiklenebilmektedirler (23). Nitekim, OUAS’da siklik alternan patern ve talamokortikal aktivasyon artar ve stabil olmayan bir uykuya neden olur. Ani bebek ölümü sendromunun (Sudden Infant Death Syndrome, SIDS) nedenleri arasında da, obstrüktif ve/veya santral tipte apneler, ritim bozuklukları ve serebral dolaşım bozuklukları yer almaktadır (24).


Tedavi

Obstrüktif uyku apne sendromu tanısı konulan çocuğun ailesine, hastalığın özellikleri ve komplikasyonları hakkında bilgi verilmelidir. OUAS hastalarında hastalığın anabolik-metabolik etkileri nedeniyle, kilo alımına ve kilo verememeye karşı bir yatkınlık mevcuttur. Bu nedenle, diyet ve kilo verme stratejileri OUAS’ın birincil tedavisine ek olarak planlanmalıdır. Ancak bu yaklaşımların tedavi amaçlı olmadığı akılda tutulmalıdır.

Obstrüktif uyku apne sendromunun etkin bir farmakolojik tedavisi yoktur. Ancak eşlik eden hipotirodi veya akromegali gibi hastalıklar için farmakolojik tedavi gerekebilir. Erişkinlerde OUAS’ın birincil tedavisine ek olarak, ancak çocuklarda birincil tedavi olarak da fayda görülebilecek tedavi, alerjik rinit tedavisidir. Topikal ve/veya sistemik dekonjestanlar ve/veya kortikosteroidler, hücresel apoptozu tetikler ve lenfoid dokuların büyümesini engeller (25). Lökotrien reseptör antagonistleri de bu amaçla kullanılabilmektedir.

Gündüz aşırı uykululuk şikayeti için, özellikle OUAS’ın birincil tedavisine rağmen devam eden olgularda, ek olarak modafinil önerilmektedir. Ancak bu durumda, tedavinin etkinliği sorgulanmalı ve narkolepsi ya da uykuda periyodik hareket bozukluğu gibi eşlik edebilecek diğer uyku bozuklukları dışlanmalıdır.

Uyku pozisyonu havayolunun açıklığını etkiler, sırtüstü pozisyonlarda özellikle lateral çapı azalır. Pozisyon tedavisi, sadece sırtüstü pozisyonda ortaya çıkan OUAS (pozisyonel OUAS) için önerilebilir. Birçok pozisyon tedavi stratejisi uygulanmakla birlikte, uykuda takılan bir sırt çantası içine yerleştirilen tenis topu tekniği muhtemelen en eski ve en basit olanıdır (26). Ancak gerek tenis topu tekniği gerekse diğer pozisyon tedavi stratejilerinde en önemli sorun tedaviye uyum sorunudur. Tedavi uyumu özellikle uzun dönemde %40-%80 civarındadır. Bir diğer sorun, etkin tedavinin ancak %60 hastada anormal solunum olaylarını tam olarak kontrol altına alabilmesidir.
Ağız içi cihazlar erişkinlere göre çocuk yaş grubunda daha büyük öneme sahiptir. Ortodontistler tarafından hastanın ağız ve diş yapısına uygun olarak hazırlanan bu cihazlar gece boyunca takılarak, mandibulayı ve dili protrude pozisyonda tutarak hava yolunu açık tutmayı hedefler (27,28). Üç aylık takiplerde yaklaşık %80 hastada tedavi uyumu görülmüş, ancak etkin OUAS kontrolü ancak %50 hastada sağlanabilmiştir. Mandibular yeniden konumlandırma aletinin başarısı da benzer orandadır (28). Bu tür tedavilerin seçiminde en önemli şart, hastaların ortodontistler tarafından değerlendirilmeleri ve bu tür bir tedaviden anatomik olarak fayda görebileceklerinin tespit edilmesidir. Son yıllarda, ağız içi aletler ile oral basınç tedavisi de uygulanmaya başlanmıştır. Verilen pozitif hava basıncı ile yumuşak damak ve diline önde stabilize edilmesi amaçlanmış, 1 aylık bir çalışmada %90 hastada etkin kullanım izlenmesine karşın OUAS kontrolü açısından ancak %35 hastada etkili olabilmiştir (29).

Pozitif havayolu basıncı (PAP) tedavisi, OUAS’ın tedavisinde etkin olduğu ve hastalığın hayati komplikasyonlarını ortadan kaldırdığı kesin olarak gösterilmiş bir tedavidir. Pozitif havayolu basıncı tedavisi ilk olarak Sullivan tarafından 1981 yılında tanımlanmış, üst havayolunu hava vererek açık tutmayı hedeflemiştir. Sürekli pozitif havayolu basıncı (Continuous Positive Airway Pressure, CPAP), inspirasyon ve ekspirasyonda farklı basınçlar veren iki seviyeli pozitif havayolu basıncı (Bilevel Positive Airway Pressure, BPAP) ve basınç ayarını hastanın solunumundan aldığı sinyallere göre ayarlayan otomatik titrasyonlu pozitif havayolu basıncı (Autotitrating Positive Airway Pressure, APAP) olmak üzere farklı modlarda tedavi uygulanabilmektedir. Nazal CPAP tedavisi, buruna takılan bir maske yoluyla gece boyunca burundan pozitif basınçlı hava vermekte ve havayolunun tıkanmasını önlemektedir. Olası burun tıkanıklığının giderilmesi, uygun basınç ayarının yapılması, uygun maske seçimi, gerektiğinde ısıtıcılı nemlendiricilerin kullanılması ve hasta eğitimi, bu tedaviye olan uyumu arttıracaktır. Tedavi uyum oranı nazal CPAP ile %60-90 arasında bildirilmektedir, ancak tedavi uyumu sağlandığı sürece OUAS’ın tam etkin kontrol sağlanabilmektedir. Yakın zamanda ortalama yaşı 10±5 olan 62 çocukta %72 oranında gece >8 saat ve 1 ayda 26±5 gece kullanım sağlanmıştır (30).

Cerrahi tedavi erişkinlere kıyasla çocuklarda çok daha ön planda düşünülmekte ve pozitif havayolu basıncı tedavisi ile birlikte birincil tedavi basamağını oluşturmaktadır. Özellikle yatkınlık oluşturan anatomik yapıların varlığında tonsilektomi ve/veya adenoidektomi tedavide uygulanması gereken ilk basamaktır. Obez çocuklarda fayda ancak %50 civarında olabilmektedir. Özellikle malampati skoru ileri (evre 3-4) olan çocuklarda AHİ’de %50’den fazla azalma sağlanabilmektedir. Yeni yöntemler ile relokasyon faringoplastisi ile birlikte yapılan tonsilektomi ve/veya adenoidektomi cerrahilerinde başarı %70’e kadar yükselmektedir (31-33).

Maksiller genişletme, yine bu yaş grubundaki seçilmiş hastalar için iyi bir seçenek olabilir. Hiyoid veya dil askısı ile dil öne doğru çekilerek hipofarenks boşluğunun genişletilmesi amaçlanmaktadır. Tonsil ya da adenoidleri olmayan, malampati skoru daha düşük (evre 1-2) olan ve VKİ <40 kg/m2 olan çocuklarda uygulanabilir, cerrahi başarı oranı %60 civarındadır (32).

Genioglossal veya maksillomandibular ilerletmede, alt ve üst çene kemikleri kesilir, hava yolunda 12 mm’ye kadar boşluk bırakılarak tekrar kaynaşması sağlanır. Özellikle çene yapısı küçük ve geri yerleşimli kişilerde önerilmektedir. Oldukça major cerrahiler olup, pediyatrik yaş grubunda ancak oldukça ağır OUAS olduğunda ya da kraniyofasiyal anomali varlığında yapılmaktadır (34). Hipoglossal sinir uyarımı son yıllarda özellikle hafif OUAS’ı olan genç erişkinlerde uygulanan bir yöntemdir uzun dönem etkinliği bilinmemektedir. Trakeostomi OUAS’ın son basamak tedavisidir, morbid obez hastalarda diğer tedavi yöntemlerin etkinliğinin sağlanmasına kadar geçen sürede geçici olarak uygulanabilir (35).


1.     Lavie P. Restless nights: understanding snoring and sleep apnea. New Haven, CT: Yale University Press; 2003.
2.     Gerardy W, Herberg D, Kuhn HM [Comparative studies on pulmonary function and the electroancephalogram in 2 patients with Pickwick’s syndrome]. [Article in German]. Z Klin Med 1960;156:362-80.
3.     Gastaut H, Tassinari CA, Duron B. Polygraphic study of the episodic diurnal and nocturnal (hypnic and respiratory) manifestations of the Pickwickian syndrome. Brain Res 1966;1:167-86.
4.     Iber C, Ancoli-Israel S, Chesson AL, Quan SF, for the American Academy of Sleep Medicine (2007) The AASM manual for the scoring of sleep and associated events––Rules, Terminology and Technical Specifications. AASM, Westchester, IL
5.     The AASM Manual for the Scoring of Sleep and Associated Events – Rules, Terminology and Technical Specifications. American Academy of Sleep Medicine. Westchester, IL, 2007.
6.     Wierzbicka A, Rola R, Wichniak P, Richter P, Ryglewicz D, Jernajczyk W. The incidence of sleep apnea in patients with stroke or transient ischemic attack. J Physiol Pharmol 2006;57:385-90.
7.     Young T, Palta M, Dempsey J, Skatrud J, Weber S, Badr S. The occurrence of sleep-disordered breathing among middle-aged adults. N Engl J Med 1993;328:1230-5.
8.     Ramgopal S, Kothare SV, Rana M, Singh K, Khatwa U. Obstructive sleep apnea in infancy: a 7-year experience at a pediatric sleep center. Pediatr Pulmonol 2014;49:554-60.
9.     Young T, Peppard PE, Gottlieb DJ. Epidemiology of obstructive sleep apnea: A population health perspective. Am J Respir Crit Care Med 2002;165:1217-39.
10.    Gold AR, Schwartz AR, Wise RA, Smith PL. Pulmonary function and respiratory chemosensitivity in moderately obese patients with sleep apnea. Chest 1993;103:1325-9.
11.    Gottlieb DJ, DeStefano AL, Foley DJ, Mignot E, Redline S, Givelber RJ, et al. APOE epsilon4 is associated with obstructive sleep apnea/hypopnea: the Sleep Heart Health Study. Neurology 2004;63:664-8.
12.    Benbir G, Karadeniz D. Uyku ile ilişkili solunum bozuklukları: Obstrüktif uyku apne sendromu. Türkiye Klinikleri 2010;3:27-40.
13.    Gabbay IE, Lavie P. Age- and gender-related characteristics of obstructive sleep apnea. Sleep Breath 2012;16:453-60.
14.    Narang I, Mathew JL. Childhood obessity and obstructive sleep apnea. J Nutr Metab 2012;2012:134202. doi: 1155/2012/134202.
15.    Alonso-Álvarez ML, Cordero-Guevara JA, Terán-Santos J, Gonzalez-Martinez M, Jurado-Luque MJ, Corral-Peñafiel J, et al. Obstructive sleep apnea in obese community-dwelling children: the NANOS study. Sleep 2014;37:943-9.
16.    Carter KA, Hathaway NE, Lettieri CF. Common sleep disorders in children. Am Fam Physician 2014;89:368-77.
17.    Certal V, Camacho M, Winck JC, Capasso R, Azevedo I, Costa-Pereira A. Unattended sleep studies in pediatric OSA: A systematic review and meta-analysis. Laryngoscope 2014;5. doi: 10.1002/lary.24662. [Epub ahead of print]
18.    Krieger J, Laks L, Wilcox I, Grunstein RR, Costas LJ, McDougall JG, et al. Atrial natriuretic peptide release during sleep in patients with obstructive sleep apnoea before and during treatment with nasal continuous positive airway pressure. Clin Sci 1989;77:407-11.
19.    Culebras A. Cerebrovascular disease and sleep. Curr Neurol Neurosci Rep 2004;4:164-9.
20.    Shamsuzzaman ASM, Gersh BJ, Somers VK. Obstructive Sleep Apnea. Implications for Cardiac and Vascular Disease. JAMA 2003;290:1906-14.
21.    Walter LM, Yiallourou SR, Vlahandonis A, Sands SA, Johnson CA, Nixon GM, et al. Impaired blood pressure control in children with obstructive sleep apnea. Sleep Med 2013;14:858-66.
22.    Nisbet LC, Yiallourou SR, Nixon GM, Biggs SN, Davey MJ, Trinder J, et al. Nocturnal autonomic function in preschool children with sleep-disordered breathing. Sleep Med 2013;14:1310-6.
23.    Miano S, Tabarrini A, Vitelli O, Mazzotta A, Del Pozzo M, Rabasco Jet al. The cooccurrence of interictal discharges and seizures in pediatric sleep-disordered breathing. Epilepsy Behav 2013;29:508-12
24.    Richerson GB, Buchanan GF. The serotonin axis: Shared mechanisms in seizures, depression, and SUDEP. Epilepsia 2011;52:28-38.
25.    Tapia IE, Marcus CL. Newer treatment modalities for pediatric obstructive sleep apnea. Paediatr Respir Rev 2013;14:199-203.
26.    Kavey NB, Gidro-Frank S, Sewitch DE. The importance of sleeping position and a simple treatment technique. Sleep Res 1982;11:152.
27.    Lowe A. Oral appliances for sleep breathing disorders. In: Kryger M, Roth T, Dement W (eds): Principles and Practice of Sleep Medicine. 3rd ed. Philadelphia: WB Saunders Company. 2000; pp. 929-39.
28.    Sutherland K, Vanderveken OM, Tsuda H, Marklund M, Gagnadoux F, Kushida CA et al. Oral appliance treatment for obstructive sleep apnea: an update. J Clin Sleep Med 2014;10:215-27.
29.    Farid-Moayer M, Siegel LC, Black J. Oral pressure therapy for treatment of obstructive sleep apnea: clinical feasibility. Nat Sci Sleep 2013;5:53-9.
30.    Ramirez A, Khirani S, Aloui S, Delord V, Borel JC, Pépin JL, et al. Continuous positive airway pressure and noninvasive ventilation adherence in children. Sleep Med 2013;14:1290-4.
31.    Chan DK, Jan TA, Koltai PJ. Effect of obesity and medical comorbidities on outcomes after adjunct surgery for obstructive sleep apnea in cases of adenotonsillectomy failure. Arch Otolaryngol Head Neck Surg 2012;138:891-6.
32.    Sullivan SS. Current treatment of selected pediatric sleep disorders. Neurotherapeutics 2012;9:791-800.
33.    Li HY, Lee LA, Fang TJ, Lin WN, Lin WY. Evaluation of velopharyngeal function after relocation pharyngoplasty for obstructive sleep apnea. Laryngoscope 2010;120:1069-73
34.    Boyd SB, Walters AS, Song Y, Wang L. Comparative effectiveness of maxillomandibular advancement and uvulopalatopharyngoplasty for the treatment of moderate to severe obstructive sleep apnea. J Oral Maxillofac Surg 2013;71:743-51
35.    Browaldh N, Markström A, Friberg D. Elective tracheostomy is an alternative treatment in patients with severe obstructive sleep apnoea syndrome and CPAP failure. Acta Otolaryngol 2009;129:1121-6.