Klinik olarak uykusuzluk, birincil ve ikincil başlıkları altında ele alınmaktadır.
Birincil uykusuzluğun ne kadar yaygın (genel populasyonda % 30 civarında) (ağır denilebilecek durumların ise % 5-7) olduğu ortaya konmuş durumdadır. İkincil tablolar ise neredeyse her durumda ortaya çıkabildiği için zaman içinde sorunlara yol açmaktadır.
Almak gerekmektedir. Bir öge, bir durumun ortaya çıkmasına yol açmaktaysa, o noktadaki kırılganlık ele alınarak tablonun açıklanması daha sağlıklı olacaktır.
Bu bakış açısı çerçevesinde uykusuzluk, genetik, metabolik, hormonal ögeler, ele alınarak irdelenmelidir. Buna, geçmişteki uykusuzluk dönemleri ve sağlıklı dönemlerin uyku-uyanıklık biçimleri de ele alınmasının da açıklamalara katkısı olacaktır. Örneğin; her durumda öncelikle uykusu bozulan birisinin, uyku yapılanmasındaki sorunlardan yola çıkılarak tablo tanımlanabilir.Sekonder tablolarda bilinen patolojilerin yanında, uykusuzluğun üç yanı irdelenmeye değerdir: Bir hastalığın habercisi olarak uykusuzluk, hastalığın semptomu olarak uykusuzluk ve hastalığın kalıntısı olarak uykusuzluk. Bu üç yön genellikle bir hastalıklar sırasında birlikte görülmektedir. Bu nedenle bir semptom olmanın ötesinde anlam yüklenmemektedir.
Arka planda hastalıklı durumun fizyopatolojisi tanımlanırken doğrudan uykusuzluğa yol açabilecek ögeler de olduğunda durumun tanımlanışı yeniden yapılmalıdır.