Erişkin Obstrüktif Uyku Apne Sendromunda Subjektif Gündüz Aşırı Uykululuğun Polisomnografik Solunum Değişkenleriyle İlişkisinin Değerlendirilmesi
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Özgün Makale
P: 108-114
Haziran 2024

Erişkin Obstrüktif Uyku Apne Sendromunda Subjektif Gündüz Aşırı Uykululuğun Polisomnografik Solunum Değişkenleriyle İlişkisinin Değerlendirilmesi

J Turk Sleep Med 2024;11(2):108-114
1. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Eskişehir, Türkiye
2. Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC
3. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
Alındığı Tarih: 19.03.2023
Kabul Tarihi: 09.08.2023
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

Öz

Amaç

Obstrüktif uyku apne sendromunun (OUAS) semptomlarından biri olan gündüz aşırı uykululuğu (GAU) önemli bir morbidite nedenini teşkil etmektedir. Klinik pratikte sıklıkla Epworth uykululuk ölçeği (EUÖ) ile değerlendirilmektedir. Bu çalışma OUAS hastalarında GAU’nun polisomnografik solunum parametreleri ile ilişkisinin araştırılması amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Gereç ve Yöntem

2014-2016 yılları arasında uyku ve bozuklukları birimimize başvuran ve polisomnografik olarak OUAS tanısı almış 274 erişkin hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. GAU subjektif olarak EUÖ ile değerlendirildi; OUAS hastaları GAU’su olan (EUÖ toplam skor >10) ve olmayan (EUÖ toplam skor ≤10) olarak iki gruba ayrıldı. Daha sonra klinik ve polisomnografik veriler çalışma grupları arasında karşılaştırıldı.

Bulgular

GAU olan ve olmayan iki grup arasında yaş, cinsiyet ve ortalama apne süreleri açısından anlamlı fark bulunmaz iken (p>0,05), GAU’lu grupta beden kitle indeksi (BKİ), apne-hipopne indeksi (AHİ), ortalama O2 desatürasyonu daha yüksek, minimum O2  satürasyonu ise daha düşük olarak saptanmıştır (p<0,05). EUÖ toplam skoru ile yaş ve ortalama apne süresi anlamlı bir korelasyon göstermez iken EUÖ toplam skoru ile BKİ, AHİ, ortalama O2  desatürasyonu, saatlik desatürasyon süre yüzdesi ve desatürasyon derinliği arasında zayıf düzeyde, pozitif yönde; minimum O2  satürasyonu ile oldukça zayıf düzeyde ve negatif yönde anlamlı bir korelasyon saptanmıştır.

Sonuç

OUAS’ta gözlenen GAU standart polisomnografik solunum parametreleri ve bileşik solunum indeksleri ile zayıf düzeyde ilişkili olup intermittan hipoksinin neden olduğu diğer enflamasyon ve oksidatif stres göstergeleri ile değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Giriş

Gündüz aşırı uykululuk (GAU) obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) tanısı alan hastalarda sık gözlenen ancak hastalığa özgü olmayan belirtilerden biridir.1 Mesleki ve akademik performansta düşüş, sosyal ilişkilerde etkilenme, iş ve trafik kazası riskinde artış şeklinde ciddi morbiditelere yol açması nedeniyle uygun tedavi yöntemi ile ele alınması gerekir.2

OUAS’ta gözlenen GAU için ileri sürülen nedensel faktörler arasında anormal solunum olaylarının neden olduğu intermittan desatürasyonlara sekonder gelişen nokturnal hipoksi, arousalların yol açtığı uyku fragmantasyonu ve uyku yapısında bozulma yer almaktadır.2 Ancak OUAS hastalarında solunum ve/veya uyku yapısına ilişkin farklı polisomnografik değişkenlerle, özellikle de OUAS şiddetini belirlemekte kullanılan apne-hipopne indeksi (AHİ) ile GAU’nun ilişkisine dair gerçekleştirilmiş araştırmaların sonuçları çelişkili olup altta yatan mekanizmalar hala aydınlatılabilmiş değildir.3, 4 Bununla birlikte bazı çalışmalarda anormal solunum olayı öncesi temel çizgiye göre, anormal solunum olayı sırasında eğri altında kalan alanın ölçülmesi ile elde edilen hipoksik yükü, daha iyi yansıtan total uyku süresine göre anormal solunum olayı (obstrüktif apne ve hipopne) sürelerinin yüzdesi [apne-hipopne süresi yüzdesi (%AHS)] gibi bazı bileşik parametrelerin GAU ile ilişkisi gösterilmiştir.5, 6 OUAS’ta sık olarak görülen hipertansiyon, diabetes mellitus, kardiyovasküler ve respiratuvar hastalık gibi birçok komorbid hastalığın hipoksik yüke katkı sağlayabileceği bilinmektedir. GAU ile ilişkisi yeni kullanılan bileşik parametreler ile gösterilen hipoksik yükün sebebi olarak OUAS’ın, komorbid hastalığı olmayan olgularda GAU’ya olan etkisinin bağımsız bir şekilde ele alınması ihtiyacı mevcuttur.

Bu çalışmanın amacı erişkin, komorbid hastalığı olmayan OUAS hastalarında Epworth uykululuk ölçeği (EUÖ) ile ölçülen GAU’nun farklı polisomnografik solunum değişkenleriyle ilişkisini değerlendirmek ve nokturnal hipoksiyi yansıtabileceğini düşündüğümüz ve geliştirdiğimiz yeni/farklı bileşik solunum indeksleriyle ilişkisini ele almaktır.

Gereç ve Yöntemler

Bu çalışma Ocak 2014 ve Şubat 2016 tarihleri arasında Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, uyku ve bozuklukları polikliniğine horlama, uykuda nefes durması yakınmaları ile başvurmuş ve ön değerlendirmede OUAS ön tanısı düşünülerek polisomnografi (PSG) tetkiki yapılmış hastalara ait tüm gece polisomnografik kayıtların retrospektif olarak incelenmesi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma öncesi gerekli izinler ve Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Klinik Araştırma Etik Kurulu Komitesi tarafından etik kurul onayı (karar no: 2013/22-07, tarih: 13.06.2013) alındıktan sonra, Helsinki Bildirgesi’ne uygun olarak hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. PSG kayıtları için Embla®S4000 ve Embla®N7000 cihazları kullanılmıştır. PSG kaydında toplam uyku süresi dört saatin altında olanlar ve periyodik bacak hareketleri indeksi 15’in üstünde olanlar çalışma dışı bırakılmıştır. Çalışmaya PSG incelemesi sonrasında OUAS tanısı alan 18-90 yaş arasında toplam 274 hasta dahil edilmiştir. Tüm PSG kayıtları Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi’nin (American Academy of Sleep Medicine-AASM) 2012 kriterlerine7 göre manuel olarak skorlanmıştır. Oronazal hava akım amplitüdünün en az 10 sn süre ile %90 veya daha fazla düşmesi apne olarak tanımlanmıştır. Apne olayı ile eş zamanlı torakoabdominal solunum hareketleri incelenerek obstrüktif, santral veya mikst olarak apne olayları sınıflandırılmıştır. Oronazal hava akımı amplitüdünde %30-90 düzeyinde kayıp ile birlikte en az %3 oksijen desatürasyonu veya eşzamanlı arousal varlığı hipopne olarak tanımlanmıştır. AHİ ≥5 olması durumunda OUAS tanısı konulmuş olup hastalık şiddeti açısından olgular hafif (5≤ AHİ <15), orta (15≤ AHİ <30) ve ağır (AHİ ≥30) olarak sınıflandırılmıştır. Polisomnografik kayıtlardan olguların AHİ, ortalama AHS (sn), ortalama O2 desatürasyonu (%) ve minimum O2 satürasyonu (%) elde edilmiştir. Önceki çalışmalardan yola çıkarak hipoksik yükü ve tüm gece uykusunda anormal solunum olayı ile ilişkili desatürasyonda geçen süreyi daha iyi yansıtabileceğini düşündüğümüz iki yeni bileşik parametre hesaplanarak analizlere dahil edilmiştir:

Saatteki apne – hipopne süre yüzdesi = AHİ x ortalama apne ve hipopne süresi (sn) / 3600 (sn) / x100

Saatteki ortalama hipoksik yük

= AHİ x Ortalama apne ve hipopne süresi (sn) x Ortalama O2 desatürasyonu (&)

Tıbbi kayıtlar sorgulanarak ciddi nörolojik hastalığı, santral hipersomni bozukluğu, ileri derecede solunum ve kardiyovasküler hastalığı, duygu durum bozukluğu, kontrol altına alınamamış hipotiroidi, diabetes mellitus gibi endokrin bozukluğu, alkol ve ilaç kötüye kullanımı, kafa travması öyküsü olanlar ve vardiyalı çalışanlar çalışmaya dahil edilmemişlerdir. Olguların yaş, cinsiyet, beden kitle indeksi (BKİ) ve EUÖ verilerine hasta dosyalarından ulaşılmış olup, tüm olgularda GAU değerlendirmesi için Türkiye’de geçerlilik ve güvenilirlik çalışması 2008 yılında Izci ve ark.8 tarafından gerçekleştirilmiş olan EUÖ Türkçe versiyonu kullanılmıştır. EUÖ toplam skorunun >10 olması anlamlı GAU olarak değerlendirilmiştir.

İstatistiksel Analiz

İstatistiksel analizler SPSS versiyon 15 yazılımı kullanılarak yapılmıştır. Kategorik verilerin karşılaştırılmasında ki-kare testi kullanmıştır. Değişkenlerin normal dağılıma uygunluğu görsel (histogram) ve analitik yöntemlerle (Shapiro-Wilk testleri) incelenmiştir. Normal dağılım gösteren ikili grup karşılaştırmasında Student’s t-testi, normal dağılım göstermeyen gruplarda Mann-Whitney U testi uygulanmıştır. Yanısıra normal dağılım göstermeyen çoklu grupların analizinde Kruskal-Wallis testi uygulanmıştır. Sonuçlar normal dağılım gösteren veriler için ortalama ± standart sapma değeri, non-parametrik (normal dağılım göstermeyen) veriler için ortanca ± çeyrekler arası aralık değeri kullanılarak gösterilmiştir. EUÖ skorları ile yaş, BKİ, AHİ, ortalama AHS, ortalama O2 desatürasyonu, minimum O2 satürasyonu ve ek bileşik solunum parametreleri arasındaki ilişkinin analizinde Spearman korelasyon analizi kullanmıştır. İstatistiksel anlamlılık p<0,05 olarak tanımlanmıştır.

Bulgular

Bu çalışmaya %21,9’u (n=60) kadın ve %78,1’i (n=214) erkek olmak üzere PSG ile tanı konulmuş toplam 274 OUAS hastası dahil edildi. Olguların %24,5 (n=67) hafif, %26,3’ü (n=72) orta, %49,2’si (n=135) ağır OUAS’a sahipti. Olguların %40,9’unda (n=112) EUÖ >10 iken, %59,1’inde (n=162) EUÖ ≤10 olarak saptandı. Hafif, orta ve ağır OUAS gruplarında GAU (EUÖ >10) varlığı sırasıyla %37,3, %31,9 ve %47,4 olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca, EUÖ toplam skoru ortalama değerleri hastalık şiddeti arttıkça daha yüksek saptanmış olmakla birlikte OUAS hasta grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemiştir (hafif OUAS grubunda 8,9±4,9; orta OUAS grubunda 9,2±4,8; ağır OUAS grubunda 10,6±5,8; p=0,5).

GAU’su olan ve olmayan iki grubun karşılaştırmasında gruplar arasında yaş (p=0,37) ve cinsiyet (p=0,88) özellikleri anlamlı farklılık göstermezken, BKİ ortalaması GAU’su olan grupta anlamlı düzeyde yüksekti (p=0,001). GAU’lu olguların %22,3’ünde hafif, %20,5’inde orta ve %57,1’inde ağır OUAS mevcut iken, GAU’su olmayan olgularda ise bu oranlar sırasıyla %25,9, %30,2 ve %43,8 idi. İki grupta hastalık şiddetine göre olguların dağılımı istatiksel olarak farklılık göstermedi (p>0,05). Bununla birlikte alt grup analizinde ağır OUAS olgularının oranı GAU’su olan grupta anlamlı düzeyde daha yüksekti (p<0,05) (Tablo 1). Polisomnografik veriler incelendiğinde iki grupta ortalama AHS istatiksel olarak farklılık göstermedi (p>0,05). Ek olarak GAU’su olan grupta AHİ değeri (26,1'e h-1 (14,7-48,8) karşı 38,4 h-1 (19,1-69,2), p=0,013), ortalama O2 desatürasyonu [%5,6'ya (4,6-7) karşı %6,9 (4,8-9,3), p=0,001] daha yüksek, minimum O2 satürasyonu ise [%82'ye (76-86) karşı %78 (69,2-85), p=0,007] daha düşük olarak saptandı. Bileşik parametrelerden saatteki %AHS [%19,7'ye (11,6-37,6) karşı %28,6 (12,1-50,8), p=0,023] ve saatteki ortalama hipoksik yük [3776'ya sn % (1998-8850) karşı 7079 sn % (2207-16752), p=0,006] GAU’su olan grupta anlamlı düzeyde yüksek bulundu (Tablo 1).

Ayrıca mevcut klinik ve polisomnografik veriler kadın ve erkek olgular arasında değerlendirildi. Her iki grupta EUÖ skoru ortanca değerleri (8’e karşı 9, p=0,607) ile GAU’su olan olgu sayısı yüzdesi (%41,7’ye karşı %40,7, p=0,888) arasında anlamlı fark saptanmadı. OUAS’a bağlı intermittan hipoksi ile ilişkilendirilen AHİ [23,7'ye h-1 (12,3-43,7) karşı 30,5 h-1 (17,5-62), p=0,042], ortalama AHS [23,8'e sn (20,5-28,9) karşı 27,1 sn (22,3-32,3), p=0,000], saatteki %AHS [%14,7'ye (8,2-28,9) karşı %24,7 (12,5-46,6), p=0,002], saatteki ortalama hipoksik yük [3182'ye sn % (1633-6798) karşı 5319 sn % (2174-13450), p=0,008] ile ilişkili verilerin ortanca değerleri erkek popülasyonda anlamlı düzeyde daha yüksekti. Ayrıca hafif OUAS’lı olgu sayısı kadın popülasyonda anlamlı düzeyde daha fazlaydı (%36,7’e karşı %21, p<0,05) (Tablo 2). Bununla birlikte Tablo 2’de cinsiyete göre anlamlı farklılık gösteren polisomnografik verilerin GAU’lu ve GAU’suz erkek ve kadın popülasyon için çoklu grup analizi yapılmıştır (Tablo 3). GAU’suz kadın olgular içinde hafif OUAS tanılı olgu sayısının diğer gruplara göre daha fazla (%42,8) olduğu görülmüştür. AHİ, ortalama apne süresi, saatteki %AHS ve saatteki ortalama hipoksik yük ile ilişkili değerlerin GAU’suz kadın olgularda GAU’lu ve/veya GAU’suz erkek olgulara göre anlamlı düzeyde düşük olduğu görülmüştür (Tablo 3).

Tüm hastaların EUÖ skorları ile klinik ve polisomnografik verilerinin korelasyon analizi yapılmıştır. EUÖ toplam skoru ile BKİ, AHİ, ortalama O2 desatürasyonu, saatteki %AHS ve saatteki ortalama hipoksik yük arasında zayıf düzeyde, pozitif yönde, minimum O2 satürasyonu ile arasında ise zayıf düzeyde ve negatif yönde anlamlı bir korelasyon saptandı (Tablo 4).

Tartışma

OUAS’ta bellek, dikkat ve konsantrasyon gibi nörokognitif fonksiyonlarda etkilenme ile ilişkili bulunan GAU akademik ve sosyal fonksiyonellikte bozulma, iş ve trafik kazası riskinde artışa yol açan önemli bir morbidite faktörüdür. Çalışmamızda olgularımızın %40,9’unda GAU saptanmış; GAU’su olan ve olmayan iki grup arasında hastalık şiddetine göre olguların dağılımı farklılık göstermemiştir. Bununla orantılı olarak EUÖ toplam skoru ortalama değerleri hafif, orta ve ağır OUAS grupları arasında farklılık göstermemiştir. Ancak alt grup analizinde GAU’su olan grupta ağır OUAS tanılı olgu sayısı anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Benzer sonuçlar diğer çalışmalarda da ortaya konmuş olmakla beraber bu konuda gerçekleştirilmiş çalışmaların bulguları tutarlılık sergilememektedir.4, 6, 9-12 Bu durumun çalışmalardaki hasta gruplarından kaynaklanan, belirlenmesi ve değerlendirilmesi zor olan (örneğin hastalık başlangıcından bu yana geçen süre) çeşitli kişisel, kalıtımsal faktörler ve çevresel değişkenlerden kaynaklanmış olabileceğini düşünmekteyiz.

OUAS’ta gündüz uykululuğun altta yatan mekanizması hala açıklık kazanmamış olup, mekanizmalardan birinin tekrarlayan anormal solunum olayları ile ilişkili arousalların neden olduğu uyku fragmantasyonu ve uyku mimarisindeki değişiklikler olduğu ileri sürülmektedir. Bu yönde gerçekleştirilen bazı çalışmalarda arousal indeksi ve uyku yapısına dair polisomnografik parametreler gündüz uykululuğu ile ilişkili bulunmuştur.11, 13, 14 GAU’dan sorumlu bir diğer mekanizmanın OUAS’tan kaynaklanan aralıklı hipoksi olduğu düşünülmektedir.4, 11 Ancak hipoksiyi yansıttığı düşünülen solunum parametrelerinin [AHİ, oksijen desatürasyon indeksi (ODİ), ortalama apne süresi, ortalama O2 desatürasyonu, minimum O2 satürasyon değeri, sO2 <%85 uyku yüzdesi] GAU ile ilişkisini değerlendiren çalışmaların sonuçları tutarlılık göstermemektedir.4, 15-21 Çalışmamızda GAU’su olan grupta AHİ ve ortalama O2 desatürasyonunun anlamlı düzeyde yüksek, minimum O2 satürasyonunun ise anlamlı düzeyde daha düşük olduğu görülmüştür. GAU ile anlamlı ilişkisi gösterilen hipoksi ilişkili bu parametrelerden AHİ ve ortalama O2 desatürasyonu ile EUÖ skoru arasında pozitif yönde zayıf, minimum O2 satürasyonu ile EUÖ skoru arasında ise negatif yönde zayıf bir korelasyon saptanmıştır. Literatürde ortalama AHS ile EUÖ skoru arasında anlamlı bir ilişkinin olduğunu saptayan çalışmalar mevcut olmakla birlikte4, 15; ortalama AHS ile EUÖ skoru arasında zayıf bir korelasyonun varolduğunu gösteren çalışmalar da mevcuttur.16 Akbal ve ark.’nın17  çalışmasında EUÖ skorunun AHİ ile pozitif yönde zayıf, ODİ ile pozitif yönde orta dereceli, minimum O2 satürasyonu değeri ile ise negatif yönde oldukça zayıf korelasyonu gösterilmiştir. Ozcan ve ark.’nın18 2012’de yaptığı bir çalışmaya göre ise AHİ ve EUÖ skoru arasında anlamlı korelasyon bulunmamıştır. Bununla birlikte başka bir çalışmada19 ise EUÖ ile AHİ ve ODİ arasında pozitif yönde güçlü bir korelasyon saptanmış olup, OUAS’ın subjektif semptomlarının ODİ ile ilişkili olabileceği ileri sürülmüştür. Apne ve/veya hipopne şeklindeki anormal solunum olaylarının kayıt gecesindeki saatlik indeksi olarak hesaplanan AHİ, hastalık tanısı ve şiddetinin belirlenmesi için yaygın olarak kullanılan polisomnografik ölçüm değeri olmakla birlikte hipoksiyi tam olarak temsil eden bir indeks değildir.2, 20, 21 Anormal solunum olayının apne olarak tanımlanması için kabul edilen tanı kriterleri arasında süre ve solunum amplitüdündeki düşme miktarı mevcut olup, belirlenen kriterlerde oksijen desatürasyonunun eşlik etmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.7 Bu tanım zemininde, aynı indeks değerine sahip olgular, farklı desatürasyon düzeylerine sahip olabileceği gibi, farklı indeks değerlerine sahip olguların benzer düzeylerde desatürasyon ortaya koyabilmesi mümkündür. İkinci olarak, AHİ değerinin saatlik anormal solunum olayı sayısını yansıtmanın ötesinde bir temsiliyeti mevcut olmayıp aynı AHİ değerine sahip bireylerin farklı apne/hipopne sürelerine sahip olması söz konusu olabilmektedir. Ayrıca, aynı süre ve derinlikte anormal solunum olayı sergilense dahi desatürasyon yanıtının gelişme ve düzelme hızı bireyler arasında farklılık göstermekte olup, bu durum desatürasyon yükünde farklılık ortaya koyabilmektedir. Çalışmamızda GAU’lu grubun önemli bir kısmını (%57,1) ağır OUAS’lı olguların oluşturması, GAU’lu grupta AHİ’nin anlamlı düzeyde yüksek saptanmasına rağmen, AHİ ile EUÖ ölçeği toplam skoru arasında zayıf düzeyde pozitif bir korelasyonun olması, GAU’dan sorumlu tutulan aralıklı hipoksiyi yansıtmada daha önce belirtilen nedenlerden dolayı AHİ’nin tek başına yeterli bir parametre olamayabileceğini akla getirmektedir. Yine çalışmamızda benzer şekilde GAU’lu olgularda minimum oksijen satürasyonu anlamlı düzeyde düşük ve ortalama O2 desatürasyonu ise anlamlı düzeyde yüksek saptanmış olup, bu parametreler ile EUÖ toplam skoru arasında zayıf düzeyde bir korelasyon izlenmiştir. AHİ’de olduğu gibi uyku kayıtlarından rutin olarak elde edilen ve hipoksi ile ilişkili olan ortalama AHS, ortalama O2 desatürasyonu ve minimum O2 satürasyonu değerlerinin her biri tek başlarına hipoksiyi kısmi olarak temsil eden polisomnografik değerlerdir. Dolayısıyla gece süresince gelişmiş olan hipoksinin derinliğini ve toplam süresini yansıtacak olan bileşik indekslerin hesaplanarak EUÖ ile ilişkisinin ele alınmasının daha uygun olacağını varsayarak çalışmamızda iki ek değer hesaplanmıştır. AHİ değeri ile birlikte ortalama AHS’yi ve ortalama O2 desatürasyonu dikkate alan, hipoksiyi yansıtmada duyarlılığının daha fazla olabileceğini düşündüğümüz bu iki bileşik değer GAU’lu olgularda belirgin yüksek saptanmıştır. Bununla birlikte bu iki bileşik değer ile EUÖ skorları arasında yine zayıf düzeyde pozitif yönde bir korelasyon saptanmıştır. Tüm bu sonuçlar birlikte ele alındığında zayıf düzeyde de olsa GAU’nun nedeni olarak OUAS’a bağlı aralıklı hipoksi varsayımını desteklemektedir. Hayvan çalışmalarında da anormal solunum olayları sırasında ortaya çıkan aralıklı oksijen desatürasyonunun oksidatif stres aracılığı ile uyku-uyanıklıkla ilişkili bölgeler dahil birçok beyin alanında modifikasyona ve nöronal hasara yol açarak GAU’ya yol açtığı gösterilmiştir.22-24

Çalışmamızda ayrıca cinsiyete göre klinik ve polisomnografik veriler karşılaştırılmıştır. Çalışmamızda GAU’su olmayan kadın olgular içinde hafif OUAS’lı hasta sayısı anlamlı düzeyde yüksek saptanmıştır. Yanısıra erkek olgularda OUAS’a bağlı nokturnal hipoksi ile ilişkilendirilen AHİ, ortalama AHS, saatteki %AHS ve saatteki ortalama hipoksik yük değerleri kadınlara göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Bu durum şu ana kadar elde ettiğimiz sonuçlar ışığında değerlendirildiğinde çalışma grubumuzda yer alan erkek popülasyonda ortalama EUÖ skorlarının ve GAU’lu olgu sayısının daha fazla olabileceğini akla getirmektedir. Buna rağmen her iki cinsiyette ortalama EUÖ skorları ve GAU’su olan olgu sayısı farklılık göstermemiştir. Bununla birlikte GAU’suz kadın olguların büyük bir kısmını hafif OUAS’lı olgular oluşturmuş ve GAU’suz kadın olgularda diğer gruplara göre nokturnal hipoksi ile ilişkili bahsedilen parametreler (AHİ, ortalama AHS, saatteki %AHS ve saatteki ortalama hipoksik yük değerleri) belirgin düşük saptanmıştır. Bu sonuçlar birlikte değerlendirildiğinde erkeklerde OUAS’a bağlı nokturnal hipoksinin daha fazla olduğunu ancak erkeklerde nokturnal hipoksinin ağırlık derecesinin GAU ile ilişkisinin olmadığını göstermektedir. Kadınlarda ise nokturnal hipoksinin GAU ile belirgin bir doğrusal ilişki içinde olduğu görülmektedir. Bu durum etkin pozitif havayolu basıncı (PAP) tedavilerinin özellikle GAU’su olan OUAS tanılı kadın popülasyonda GAU semptomu üzerinde daha belirgin etki göstereceği fikrini akla getirmektedir. Bununla birlikte literatürde erkeklerle benzer GAU tarif eden kadınlarda EUÖ >10 olma olasılığının daha az olabileceği belirtilmesine rağmen25 yapılan çalışmalarda düşük AHİ değerlerinde (5-20 h-1) hasta alt gruplarında horlama, GAU, tanıklı apne gibi karakteristik OUAS semptomlarının cinsiyetlere göre büyük farklılıklar gösterebileceği bildirilmiştir.26

Cinsiyete göre OUAS’ın EUÖ üzerindeki etkisi ele alındığında çalışmamızdaki OUAS tanılı kadın hasta sayısının az oluşu çalışmamızın zayıf yönü olarak sayılabilir. Ek olarak, her hasta özelinde hasta beyanı ve laboratuvar tetkikleri üzerinden komorbid hastalıkların varlığı belirlendiğinden bilinmeyen/tanı konmamış komorbid hastalıkların çalışmamız üzerine olan etkisi bilinememektedir. Çalışmamızda OUAS’a bağlı intermittan hipoksiyi değerlendirecek yeni ve daha sensitif olduğunu düşündüğümüz parametrelerin kullanılması, hasta popülasyonumuzun geniş olması çalışmamızın güçlü yönleri arasında sayılabilir.

Sonuç

Sonuç olarak OUAS hastalarında gündüz artmış uykululuğunun konvansiyonel polisomnografik solunum parametreleri ve bileşik solunum indeksleri ile zayıf da olsa anlamlı bir ilişkisi mevcuttur. OUAS’ta GAU’nun nedenine yönelik ileri sürülen mekanizmalardan birinin anormal solunum olaylarının yol açtığı oksidatif hasar ve enflamasyon olduğu göz önünde tutulduğunda, oksidatif hasar ve enflamasyon biyobelirteçleriyle GAU’nun ilişkisini direkt olarak değerlendirecek yeni çalışmalara ihtiyaç vardır. Artmış gündüz uykululuğun polisomnografik solunum parametreleri ve bileşik solunum indeksleri ile zayıf ilişkisine rağmen nokturnal hipoksi ile ilişkili bu parametrelerin OUAS tanılı kadın popülasyonunda GAU ile ilişkisi daha belirgin görünmektedir. Bu nedenle özellikle EUÖ >10 olan OUAS tanılı kadın popülasyonunda PAP tedavilerinin GAU üzerinde daha etkili olabileceği öngörülmektedir.